METRESE NAFAKA

Siz bir adamın metresi oldunuz mu? Metresin adı, muhafazakarsanız eğer “dini nikahlı karı”, özgür kadınsanız eğer “sevgili”.

Peki, sonra o adam “Sıkıldım senden artık ! Ayrılalım… ” dedi mi Size bir gün ?

Nasıl hissettiniz kendinizi? Sevdiğiniz bu adamla, evlenme ümidiyle bir araya gelmişken, bir gün ‘kapı dışarı’ edilmek, Sizi yıkmadı mı? Ve, kendinize güveninizi yok eden, Sizi ailenize, arkadaşlarınıza ve çevrenize rezil eden bu adama karşı bir şey yapamadığınız için, sinirden delirdiniz mi?

Peki o adam arkasını bile dönmeden, yeni hayatına mı başladı? O zaman, bir müjdem var Size:
Artık, terk edilişinizi sineye çekmek zorunda değilsiniz !!

Gelin, başınıza böyle bir şey geldiğinde hukuken neler yapabileceğinizi konuşalım ve mahkeme dosyalarından bazı alıntılar yapalım.

Ama lütfen erkekler kızmasın.Peşinen söyleyeyim, bu kadınsı (kadın lehine) bir yazıdır.Ben hep kadınları mı tutuyorum? Hayır! Ama, çoğu zaman -şirret ve uyanıkları bir tarafa ayırırsak- kadınlar erkeklere göre daha fazla ezilmekteler.

Evet bayanlar. Bilin ki, artık sevgilileriniz Sizi kolay-kolay terk edemeyecek. Çünkü hakimlerimiz ve Yargıtay (yerel mahkemelerin kararlarını denetleyen ve Ankara’da bulunan en yüksek mahkeme) Sizin haklarınızı koruyor!

Görüyorsunuz, aslında ülkemizde her şey de kötü gitmiyor. Birçok iyi şey de var; ama kötüler çoğunlukta olduğu için galiba, çok sırıtmıyorlar…
Şöyle ki;
Yargıtay’ın birçok kararına göre, birlikte yaşadığı kadınla resmi nikah yapmaktan kaçınan; sonra da onu terk eden veya evden uzaklaştıran erkeğin, imam nikahlı eşine/sevgilisine, tazminat ödeme mecburiyeti var.

Gelin Sizin adınız Muazzez olsun; birlikte yaşadığınız adam da Ahmet. Muazzez ile Ahmet, evlenmek amacı ile biraraya gelmişler Daha sonra, Ahmet’in evlenmeye yanaşmaması nedeni ile, Muazzez evi terk etmek zorunda kalmış ve Ahmet’in evinde kalan eşyaların iadesini ve manevi tazminat istemiş.
Davada dinlenen tanıklar, Muazzez ile Ahmet’in İstanbul’da oturduklarını, birlikteliklerinin 6 ay devam ettiğini, Ahmet’in bir ara İzmir’e annesinin yanına ziyaret gittiğini, orada 1,5 ayı aşkın süre kaldığını ve sonra Muazzez’i telefon ile arayarak, “artık ayrılalım. Evimi terk et Muazzez!” dediğini; bunun üzerine, o sırada hamile olan Muazzez’in, bu üzüntü ile çocuğunu düşürdüğünü, başına gelen bu olayın Muazzez’in iş ve arkadaş çevresinde ve aile içinde duyulduğunu ve genç yaşta ‘dul’ kalan Muazzez’in, bu durum karşısında çok üzüldüğünü ifade etmişler.
Ayrıca, bu terk olayında, Muazzez’in hiçbir kusuru olmadığını; tam tersine Ahmet’in başka bir kadına aşık olup onu terk ettiğini; hatta Muazzez ile ayrıldıktan 2 ay sonra da o kadınla evlendiğini belirtmişler.

İşte Yargıtay bu durumda: Muazzez’e hak vermiş! Nasıl mı?Ahmet, bu hareketleri yaparak, Muazzez’in sosyal ve kişilik haklarına zarar verdi diye bayanlar – bu arada bazı tipler “bayan” denmesine sinir oluyorlarmış. Ama benim hoşuma gidiyor-. Yani, Yargıtay’a göre, Muazzez, Ahmet’ten tazminat almaya hak kazandı!!

Bilen bilir, kişilik değerlerinde oluşan eksilmeye manevi zarar denir.. Duyduğunuz, çektiğiniz ızdırap, döktüğünüz gözyaşları, manevi zararınızı gösterir. Acısını ve üzüntüsünü içinde gizleyenleri, tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar, manevi tazminat ödenecek halleri sınırlamış. Bunlar, kişinin ve ailesinin onur ve saygınlığına yönelik suçlar, kişilik değerlerinin zedelenmesi, isme saldırı, nişanı bozma, evlenmenin feshi, babalığın reddi, yaralama ve öldürme ile kişilik haklarının zedelenmesi. Yani, biri Size bu tür hareketlerde bulunduğunda, Siz hüngür hüngür ağlayıp, derdinizi kimseye göstermeseniz bile, kanunlar Sizin yanınızda.

Yeter ki, adamın Size bunları yaptığını ispatlayın..

Örneğin, Derya ile Engin’in hikayesinde olduğu gibi.
Derya, Engin’in evlenme vaadiyle kızlığını bozduğunu, sonra birlikte nikahsız yaşamaya başladıklarını, daha sonra da, hakkında -başka bir erkekle görüştüğü dedikodusunu yayarak – şerefini lekelediğini söylemiş ve bu adama dava açmış!

Böyle davalarda mutlaka tanık dinlenir; çünkü bu tür hadiselerde yazılı delil olmayabilir. Genel olarak eş-dost ve arkadaşların yanında cereyan eden kavga-gürültüler, tanıklarca ifade edilir. Yani kısacası, “kol kırılır- yen içinde kalır” lafı işe yaramayalı çok oldu. Hatta o kadar işe yaramıyor ki; dikkat edin, artık “sanatçı”lar mesela, her sevgililerinden ayrıldıklarında daha iyi bir show propramında iş bulabiliyorlar. Örneğin “Rüya Hapşu”..

Derya’nın tanıkları da, Derya’nın evlenme amacıyla Engin ile beraber olduğu, ileride yuva kuracağı düşüncesiyle onu ailesiyle de tanıştırdığını; hatta Engin’in Derya’nın kızlığını da bozduğunu duyduklarını söylemişler. Ayrıca, Derya’nın, yabancı bir erkeği eve aldığı yolundaki dedikodunun da Derya’yı ayrıca yaraladığını eklemişler. Evet, Derya’nın nikahsız evliliği, hukuksal anlamda geçerli olmayan bir evlilik; ama bu durumda dahi, “toplumsal değerler, karşıdakine sadakat borcu yükler” demiş Yargıtay ve, Engin’in, evlenme vaad etmesine rağmen – Derya ile karı-koca hayatı yaşadıktan sonra- onu sıradan bir bahane ile terk etmesi nedeni ile, Derya lehine manevi tazminata hükmetmiş.

Şimdi de Gül ile Adnan’ın hikayesine geçelim ne dersiniz ? Gül ile Adnan, 2 arkadaş iken flört etmeye başlamışlar. Sonra da birlikte yaşamaya başlamışlar (veya imam nikahlı evlenmişler). Ancak, 3 yıl sonra, Gül, Adnan’a, onu terk ettiği için dava açmış ve manevi tazminat istemiş. Adnan da, Gül için harcadığı paraları ve hediyeleri Gül’den geri istemiş (böyle adamlar türedi ülkemizde. Hatta ben bir davada, Almanya’ya çağırdığı sevgilisinden ayrılınca, onun için ödediği uçak biletlerinin parasını geri isteyen adam bile gördüm).

Yani taraflar birbirlerine karşılıklı olarak dava açmışlar. Bakın nasıl ve neden:
Adnan 1956 doğumlu bir iş adamı, Gül ise 1977 doğumlu ve üniversite mezunu bir mimar aslında. Adnan, kendi oturduğu yer dışında başka bir ev kiralayarak bu eve bir takım eşyalar alıp Gül’ü oturtmuş; birlikte Marmaris’e tatile gidip bir süre yaşamışlar ve yine İngiltere’de birlikte 8-10 gün kalmışlar ve bu arada Adnan, Gül’e tek taşlı bir yüzük ve son model bir jeep hediye etmiş, 20.000 Dolar da para vermiş. İyi görünüyor di mi?

Bu davada da tanıklar dinlenmiş (Tekrar ediyorum. Yaşamınızı tanıklar eşliğinde yaşarsanız, ilerde kazanırsınız. Tabii ki, bir ilişkiden amacınız para ise)..Adnan’ın tanığı Tufan, Gül’ü kastederek, “… Ben bu kızla özel olarak görüştüm. Kendisi Adnan beyi sevmediğini ve parası için onunla beraber olacağını bana söyledi…” şeklinde beyanda bulunmuş.

Mahkeme, bu olayda, tarafların gerçek amaçlarının evlenme vaadi ile yapılmış bir nişan sözleşmesi mi yoksa birlikte yaşama mı olduğunu araştırmış. Bunun için de, öncelikle tarafların Marmaris ve İngiltere’de beraber oldukları süre içinde karı-koca gibi yaşayıp yaşamadıklarını (otel kayıtları isteterek) incelemiş.

Tabii ki, Gül ile Adnan’ın, bu sürede karı-koca gibi yaşadıkları belirlenmiş olduğundan, Borçlar Kanununun 65. maddesine göre hukuk veya ahlaka aykırı bir sonuç elde etmek için verilen şeyler geri istenilemeyeceğinden Adnan’ın davası reddedilmiş. Bu arada, Gül ile Adnan’ın gerçek amaçlarının, evlenme vaadi ile nişanlanma olmadığı anlaşıldığından, “nişanın bozulması nedeniyle verilen olağan dışı hediyeler geri verilir” kuralı uygulanmayıp, iade edilmeyenlerin geri verilmesine karar verilmemiş. Yani, evlilik dışı yaşamayı sağlamak amacı ile verilen şeyler, Gül’den geri istenmemiş.

Siz erkekler burda diyebilirsiniz ki:
“Gül ahlaksızın teki! Hem adamın parasını yemiş. Hem pahalı hediyeleri almış. Hem de geri vermiyor!.”

Oysa, kanuna göre, hediyeleri ve parayı alan Gül’ün, haksızlık veya ahlaksızlıkla hareket etmesinin, geri alma bakımından bir önemi yok; çünkü burada “iki taraf da ahlaka aykırı hareket etmişse, o mala sahip olan (zilyet) tercih olunur” kuralı gereğince, mal kimdeyse, onda kalmaya devam eder.

Sevgili Bayanlar, işte böyle..
Artık erkekler, kadınları terk ederken dikkat etsinler. “Nasıl olsa evli değiliz! Ne nafaka öderim ne tazminat. Gel keyfim gel! Sevgilinle yaşa-sonra da ayrıl!” dönemi bitti!!!

Av. Mukaddes Günsu AKÇAGÖZ