KORKUYORUM BEN!

1999 yazıydı…

International Bar Association=Uluslararası Barolar Birliği’nin (IBA) düzenlediği hukuk toplantılara katılmak için İspanya’nın Barcelona kentindeydim. Toplantının birinden yeni çıkmıştım. Koridorda dinleniyordum. Yanıma, toplantılardaki work-shop’lardan tanıdığım bir gazeteci hanım yaklaştı. Hangi milletten olduğunu şu an hatırlamıyorum. Yanıma oturdu ve birden konuya girdi:

“Duydum ki Türkiye’de fikir özgürlüğü yokmuş!”

Şaşırdım ben, ama çaktırmadım:

“Nerden çıkarıyorsunuz? Yok öyle bir şey! Ben şimdiye kadar her düşündüğümü söyledim ve yazdım. Sözkonusu bile değil!” diye cevap verdim kadına.

Baktı ki kadın, benden farklı bir cevap alamayacak uzatmadı. Ve başka konulara daldık gittik.

..İnanın o an, gerçekten öyle düşündüğümden, öyle cevap verdim. Ya ben Dünyadan bihaberdim ya da benim başıma, fikirlerimi söyleyememek babında bir problem gelmemişti o ana kadar. Ailemde de, okuduğum okullarda da tüm inandıklarımı açıkça söylemiştim. Evet, bunlardan hoşlanmayanlar olmuştu ve bazı işyerlerinden, sırf patrona doğruyu söylediğim için atılmıştım ama hepsi bu kadarla sınırlıydı.

Fakat atlatılmayacak şeyler değildi hiçbiri de. Fikrini açığa vurduğu için cezalandırılan bir yakınım da olmamıştı o ana kadar.

Şimdi düşünüyorum da, ben gerçekten bazı şeylerden bihabermişim o ana kadar. Yıllar yıllar geçene kadar da değişen bir şey olmadı benim algımda. Ve ben biraz daha olgunlaştım. Fakat hala düşüncelerimi söylüyor ve yazıyordum.

Milli Şef İnönü ve Menderes hükümetleri zamanında, Nazım Hikmet, Sabahattin Ali gibi solcu yazarların hayatının zindan edildiğinden, hatta öldürüldüklerinden haberdardım tabii ki ama, daha sonraki yıllarda, (askeri yönetimlerin idareye el koydukları zamanlar haricinde) Türkiye’de tüm insanların, fikirlerini söylediği ve yazdığı için cezalandırıldığını pek düşünmüyordum..

Bazılarınız kızabilir ve ”Sen yanlış düşünüyorsun” diyebilirsiniz bana. Haklı da olabilirsiniz.

..

Ama artık tamamen sizin gibi düşünüyorum. Korkuyorum artık yazmaya.

Düşünmeye korkmuyorum! Kimse beni ve sizi düşünmekten alıkoyamaz. Fakat düşüncelerimi paylaşmaktan korkuyorum. Düşüncelerimi yazmaktan korkuyorum. Almanya’nın Nazi döneminde olduğu gibi, gerçek Almanların Yahudileri ispiyonlaması ve komşunun komşuya –bırakın düşmanı- cellat edilmesi; Amerika’nin Mc Carthy döneminde komünistlerin, Hristiyan kilisesinin Ortaçağ’daki ‘cadı avı’ gibi yöntemleriyle yakalanıp yıllarca hapislerde tutulması, işten atılması, aç bırakılması acaba şimdi ülkemde mi yaşanıyor diye düşünmeden edemiyorum?

..

Ben artık farklı düşünemeyecek miyim? Kendim olamayacak mıyım? Ben illaki Hükümet gibi mi düşünmek zorundayım? Ben otoriteye tabi mi olmak zorundayım?

Ama o zaman, ben, ben olamam ki! Ben başkası olursam, ben çoğunluk olursam, evet bu, Hükümetin işine yarayabilir; onların puanlarını arttırabilir ama benim puanlarımı ne yapar?

Ben, istediğim insan olamadıktan sonra, mutlu olamam ki.. Benim mutlu olmamı kimse takmıyor mu? Mutsuz insanlar topluluğu mu olmamızı istiyorlar yoksa? Ya da mutlu ama aptal? Ben hangisini tercih etsem acaba? Bana şimdiye dek öğretileni mi yoksa vurdum-duymaz bir vatandaş olup; olanı biteni görmezlikten mi gelmeyi?

..

Nazi dönemini atlatıp demokratik bir toplum olmayı başaran Almanların okulunda okudum ben arkadaşlar. Hür düşünmeyi öğrendim. Benden farklı düşüneni dinlemeyi; ona kızmamayı öğrendim. Düşüne düşüne doğru yolu bulmanın mümkün olduğunu öğrendim.

Ama ben artık yazı yazamıyorum. Orhan Saat de kızıyor bana. “Günsu ben sana köşe ayırdım. Niçin yazmıyorsun?” diye söyleniyor.

Ama bilmiyor ki, artık Günsu, eski Günsu değil! Günsu korkuyor. Hele, yakından tanıdığı ve değil terör örgütü üyesi olmak, bir kediye bile “git öte” diyemeyecek kadar nazik bir insan olan Prof. Dr. Erol Manisalı gibi bir adamın bile ‘Ergenekon Terör Örgütü’ üyesi yapıldığını ve 9 yıl hapis cezasına çarptırıldığını görünce daha da korkmaya başladı.

Ben şimdi sizce ne yapmalıyım??

Siz sizce şimdi ne yapmalısınız??

O şimdi sizce ne yapmalı??

Biz şimdi bizce ne yapmalıyız??

Av. Mukaddes Günsu AKÇAGÖZ