VAKIFLARLA İLGİLİ ÖNEMLİ BİR YARGITAY KARARI

T.C.
YARGITAY
8. Hukuk Dairesi

ESAS NO : 2017/3104
KARAR NO : 2018/13177

T Ü R K    M İ L L E T İ    A D I N A  Y A R G I T A Y    İ L A M I

İNCELENEN KARARIN MAHKEMESİ : Bergama 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 16/06/2016
NUMARASI : 2011/133-2016/412
DAVACI : ….’ın mirasçıları …. vs.

VEKİLİ: Av. Mukaddes Günsu AKÇAGÖZ

DAVALI : Ayvalık Vakıf Zeytinlikleri İşletme Müdürlüğü vs.
İLGİLİ VAKIF : Mazbut Ağazade İbrahim Ağa Vakfı
DAVA TÜRÜ : Alacak

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün duruşma istemli olarak davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, duruşma isteğinin masraf yokluğundan reddine karar verilerek, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

KARAR
Mazbut Ağazade İbrahim Ağa Vakfı’nın galle fazlasına müstehik evlat ….. vekili Av. Akçagöz tarafında açılan davada, vakfa ait taşınır ve taşınmaz malların vakfedenin iradesine ve Vakıflar Kanunu’na göre elde edilmesi gereken bütün galle fazlasının, müspet ve menfi zararların kanuni faizi ile tahsili istenmiş; mahkemece, dava açılırken Ağazade İbrahim Ağa Vakfı adına kayıtlı taşınmazların yargılama devam ederken mülkiyetinin Karaosmanzade Hacı Hüseyin Ağa Bin Ömer Ağa Vakfı adına idari bir işlem ile tescil edildiği, davacıların taşınmazların maliki Karaosmanzade Hacı Hüseyin Ağa Bin Ömer Ağa Vakfı’nın galle fazlasına müstehak vakıf evladı olmadıkları gibi bu yönde de bir iddiada da bulunmadıkları, davacıların aktif dava ehliyetini taşımadıkları gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Dava, galle fazlasına müstehik evlat kararına istinaden evlat olunan vakfın galle fazlası ile müspet ve menfi zararların tahsili istemine ilişkin olup, vakıf evladı olan davacı …..’ın dava açıldıktan sonra 09.01.2011 tarihinde vefat etmesi üzerine davaya mirasçıları tarafından devam edilmiştir.
Bu aşamada uyuşmazlığın çözümü için taraf sıfatı kavramı üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
Sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu hâlde, taraf sıfatı (dava konusu sübjektif hakka ilişkindir. Dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilen (nitelendirilen) kişiler, şeklen (biçimsel açıdan) o davanın taraflarıdır. Ancak mahkemenin taraflar arasında dava konusu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, bu kişilerden birinin o davada gerçekten davacı veya davalı olmak sıfatı yoksa dava konusu hakkın esasına ilişkin bir karar verilemez. Dava sıfat yokluğundan reddedilir.

Hemen belirtmek gerekir ki usul kanununda “husumet” olarak ifade edilen bir terim de bulunmamaktadır. Bir subjektif hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bu nedenle, o hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı da o hakkın sahibine aittir. Meselâ, bir alacak davasında davacı olma sıfatı o alacağın alacaklısına aittir. Alacak davası, o alacağın alacaklısından başka bir (üçüncü) kişi tarafından açılırsa, dava, davacı sıfatına sahip olmadığından (sıfat yokluğundan) dolayı reddedilir (Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder: Medeni Usul Hukuku, 22. Baskı, Ankara 2011, s. 234; Yılmaz, Ejder; Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2012, s. 530).
Bir subjektif hak kendisinden davalı olarak istenebilecek olan kişi, o hakka uymakla yükümlü (borçlu) olan kişidir (davalı sıfatı). Örneğin bir alacak davasında davalı olma sıfatı o alacağın borçlusuna aittir. Alacak davası, o alacağın borçlusundan başka bir (üçüncü) kişiye karşı açılırsa davalının davalı (borçlu) sıfatına sahip olmadığından (sıfat yokluğundan) dolayı reddedilir.
Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere, bir subjektif hakkın sahibinin ve o hakka uymakla yükümlü olan kişinin kimler olduğu (yani bir davada, davacı ve davalı sıfatının kimlere ait olduğu) tamamen maddî hukuka göre belirlenir. Bu nedenle, bir kişinin belli bir davada gerçekten davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı hususu, usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu (subjektif) hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur.
Sıfatın usul hukuku bakımından önemi (usul hukukunu ilgilendiren yönü) şudur: Bir davanın tarafları (veya taraflardan biri) o davada gerçekten (davacı veya davalı olarak) taraf sıfatına sahip değilse mahkeme, dava konusu hakkın esası (mevcut olup olmadığı) hakkında inceleme yapıp karar veremez. Mahkeme, davanın sıfat yokluğundan reddine karar verir. Bu karar, davanın mesmu olmadığına (dinlenemeyeceğine) ilişkin bir karar olmayıp, gene davanın esasına ilişkin bir karardır (taraf olarak gösterilenlerden birinin taraf sıfatının bulunmadığını tespit eden bir karardır).
Mahkemenin sıfat yokluğunu kendiliğinden (resen) gözetmesi gerekir. Çünkü sıfat yokluğu, bir defi değil, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olan bir itirazdır. Hâkim, kendisine sunulan dava malzemesinden (davalı veya davacının bildirdikleri vakıalardan, yani dava dosyasından) bir itiraz sebebinin varlığını (sıfat yokluğunu) öğrenirse, bunu kendiliğinden (resen) gözetir.
Az yukarıda değinildiği gibi taraf sıfatı, usul hukukuna değil maddî hukuka ilişkin bir sorundur; diğer bütün maddi hukuk sorunlarında olduğu gibi, dava şartı değildir. Taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için (defi değil) bir itirazdır. Diğer bütün itiraz hâllerinde olduğu gibi, sıfat yokluğu da, ancak dava dosyasından anlaşılabildiği ölçüde hâkim tarafından kendiliğinden (resen) gözetilir (Kuru/Arslan/Yılmaz, s. 234- 237).
Dosya içindeki bilgi ve belgelerden eldeki davanın 26.10.2010 tarihinde açıldığı, davacının galle fazlasına müstehak evlat olduğu Ağazade İbrahim Ağa Vakfı adına dava tarihi itibari ile İzmir ili Bergama ilçesi Gaziosman Paşa Mahallesi 733 ada 4, 9 parsel, 734 ada 3 ve 6 persel, 735 ada 5 parsel, 736 ada 1 parsel, 737 ada 1 parsel, 738 ada 1 parsel, 739 ada 1 parsel, 740 ada 1 parsel, Turabey Mahallesi 729 ada 18, 19, 20, 21 ve 22 parseller, Gaziosman Paşa Mahallesi 817 ada 40, 53, 54, 55 ve 56 parseller, 380 ada 29 parsel ile 380 ada 64 parsel sayılı taşınmazların tapuda kayıtlı olduğu, taşınmazların imar uygulaması sonucu oluştuğu, geldi kayıtlarının ise 1 ada 1 parsel sayısı ile kadastro tespiti sonucu Vakıflar Genel Müdürlüğü adına tescil edildiği, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 09/02/1990 tarih 689 sayılı yazısı ile gitti parsellerin malik hanelerinin Ağazade İbrahim Hacı Hüseyin Ağa Vakfı adına malik tashihlerinin yapıldığı, daha sonra yapılan incelemede 1 ada 1 parselin kadastro tutanağı ve kadastro önceki geldi kayıtlarından 1 ada 1 parselin malikinin Karaosmanzade Hacı Hüseyin Ağa Bin Ömer Ağa Vakfı olduğunun tespit edildiği gerekçesi ile Vakıflar Genel Müdürlüğü Vakıflar Meclisinin 25/01/2016 tarih ve 21491294-050.01-17/26 sayılı kararı ile taşınmazların Karaosmanzade Hacı Hüseyin Ağa Bin Ömer Ağa Vakfı adına tashihlerine karar verilmiş olduğu anlaşılmaktadır.

Her dava açıldığı tarihteki koşullara göre değerlendirilip hükme bağlanacağından; dava tarihi itibari ile davacının evladı olduğu vakıf adına kayıtlı taşınmazların dava devam ederken başka bir vakıf adına tescil edilmesinin başlangıçta var olan aktif husumet ehliyetine olumsuz manada bir etki göstermeyeceği, galle alacağının vakfın malvarlığının aynına ilişkin olmayıp, taşınır ve taşınmaz malların tasarrufundan dolayı elde edilen gelire ilişkin olduğu, devredilen taşınmazlar dışında da vakfın malvarlığı bulunduğu, eldeki davanın tapu kaydının iptali davası olduğu kabul edilse bile, taşınmazların devir edilmesi halinde 6100 sayılı HMK’nın 125. maddesi gereği davacı tarafa devralana karşı davaya devam etme veya devredene karşı davasını tazminat davası olarak devam ettirme hakkı tanınmışken, davacının dava açma ve hak arama özgürlüğünü elinden alacak şekilde davanın aktif husumet yokluğundan reddi yerine, davacının iddiaları, davalı savunmaları, toplanan veya toplanacak delilere göre işin esasının incelenmesi gerektiğinin düşünülmemesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının yukarıda açıklanan nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile şimdilik diğer yönleri incelenmeksizin hükmün HUMK’nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, taraflarca HUMK’nun 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine,
peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 24.05.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Başkan
F. AKÇİN

Üye
A. KELLECİOĞLU

Üye
E. SARICALAR

Üye
İ. ŞİMŞEK

Üye
M. K. ÇETİN

M.E.
Karşılaştırıldı.